Şehre Sirk Gelmiş

carnivale


Dizilerin birçoğu tatil sekansına geçmiş olduklarından ötürü, önceden izlenmemiş olanların oturulup gözden geçirilip, "add to gomplayer" sağ tıkıyla hayata geçirilmesi mevzubahis bu aralar. Arada televizyonda rast geldiğim kadarıyla "Carnivàle" izleyebilmiş olduğum ve dizinin aslında gayet de izlenmesi gereken bir dizi olduğunu düşündüğüm için kendisine yeniden bir şans verme kararı aldım. Carnivàle öyle hergün izlediğimiz diğer dizilere benzemiyor, arka arkaya ekleyip çekirdek çitleterek (ya da annemin söylediği gibi, çekirdek "çinterek") izlenmiyor. Her bölümden sonra oturup biraz soluklanıp, kramp girmesin diye biraz sindirdikten sonra bir sonraki bölüme geçebiliyorsunuz. Belki de benim için geçerlidir bu durum, zira art arda izleyemeyeceğim, ya da beynimin alamayacağı kadar derin, karmaşık bir dizi Carnivàle. Beyin de bir kas tabi, uzun süre çalıştırmayınca hamlaşıyor, kapasitesinin altında çalışmaya başlıyor. (Arka arkaya 10 sezon Friends izlediğim gözönüne alınırsa, rahatlıkla açıklanabilir bu durum)

Dizimizin ana karakterlerinden diye tanıtabileceğimiz Ben Hawkins, daha ilk bölümde trajik bir şekilde annesini kaybeder. Tesadüf odur ki, tam o sırada oradan geçmekte olan carnivàle ekibimiz, Ben'i de aralarına almayı teklif ederler. Ben bunu kabul etmekte başta tereddüt etse de, kaderinden kaçamaz ve ekibe katılır. Hayatta tesadüf diye birşey yoktur ama, her olayın belirli bir sebebi, sonrasında da sonucu vardır. Kahramanımız da aslında aramızda dolaşan "normal" insanlardan biri değildir ve farkında olmasa da ekibe sandığından daha kolay uyum sağlayacaktır.
Carnivàle ekibi, 1930'ların dolaşan lunapark/freak show'undan bekleyebileceğiniz her türlü insanı barındırıyor. Dans edip şarkı söyleyen yapışık ikizler, sakallı kadın, kertenkele adam, +18'e hitap eden revü kızları, geleceğinizi tarottan okuyan çingeneler ve daha birçoğu.
Tabi Carnivàle'in hikayesi seyahat eden bir sirk olmaktan çok daha öte. Dizideki her karaktere az biraz bulaştırılan mistisizm, zaten izlerken tüylerinizi yer yer diken diken eden atmosferler ve ışıklarla da birleşince karşınıza görsel olduğu kadar zihinsel de bir şölen olarak çıkıyor (klişe cümlelerde bu hafta). Yüzeysel bir insan olduğum halde (evet, şarap yudumları eşliğinde şömine başında saatler süren felsefi konuşmalardan hiç hoşlanmam, hatta odun da diyebiliriz bana, evet) dizideki iyi-kötü, aydınlık-karanlık sembolleri benim bile aklımı aldı. Bir inanışa göre yaratılan herşeyin bir zıttı, bir karşılığı vardır. Bu durumda aydınlık olan yerin karanlığı, iyi olanın kötüsü, güzel olanın çirkini vb olması gerekir. (güzel olan benim de, çirkin kim merak ediyorum) Bu zıtlıklar olmadığı zaman denge bozulur ve herşey kaosa sürüklenir. Terazinin iki kefesi gibi her iki tarafta da eşit ağırlık bulunmalıdır ki, denge kurulabilsin. Anlatımın başında bir inanışa göre dedim ya, zira ben böyle birşeye inanmıyorum. Sebep olarak da; benim görüşüm, hiçbir şey sadece siyah veya sadece beyazlardan oluşmuyor. Bir insan o Gerçek Kesit programlarında karakterize edildiği gibi iyilik melaikesi ya da şeytanın sol bacağı olamaz. Bu görüşümü daha da genişletip, insanların tepkisini çekmeye cüret edip (belki, artık kim okuyorsa bunu) gerçekte cennet ve cehennem diye yerler olmadığını bile düşündüğümü söyleyebilirim. Öyle bir yer ki, bütün mutluluklar sizin olacak, her şey toz pembe olacak, bulutlar üzerinde hoplarken gülecek eğlenecek dert tasa nedir unutacaksınız (coruscant'a gidiyoruz hepimiz); ya da öyle bir yer ki, yüzünüz hiç gülmeyecek, acılar içinde boğuşacaksınız, yanacaksınız ve elinizden hiçbir şey gelmeyecek (eeermm, Mustafar?) Açıkcası cennete bile gitsem sıkılacağımdan emin olduğum için bu tartışmayı da burda kapatıyor, inanışlara saygıda kusur etmiyorum.
Konuya dönecek olursak, inanışların sorgulanmasından çekinmiyorsanız Carnivàle'i rahatlıkla izleyebilirsiniz. Yoksa bazı sahnelerde karnınıza kramplar girip kendinizi ekrana küfrediyor bulabilirsiniz, benden söylemesi.
Carnivàle ne yazıkki HBO'nun saçma bütçe kesintilerine maruz kalmış, ikinci sezonda daha hikaye bitmeden sonlandırılmış. Yapımcılar zaten ratinglerimiz düşük, Amerikan izleyicisi bizi anlayamadığından izlemiyor, reklam alamıyoruz, biz en iyisi Rome gibi bir dizi yapalım bakalım bunu izlerler mi demişler. Tabi Rome da sevdiğimiz dizilerden, ama Carnivàle'in sonunu getirmiş olması üzücü. Ben daha izlerdim Lynch filmleri vazgeçilmezi kısa amorf amcayı.



Bu da başlangıç sekansı. Ne hoş, değil mi?

2 comments:

ahdiker said...

muhteşem bir diziydi bu ya. gerizekalı HBO "Rome" yüzünden kaldırdı vizyondan. Sırf buna olan tepkimden Rome izlemedim. Belki güzel bir dizidir ama olsun. Çnce Carnival'ı bitirselerdi bare.

Pina said...

sanat yönetmeni "konuşur" dediğimiz türden. bir de burdan HBO'ya çok, bayağı selamlar yollarım.