Freaks, Geeks, Nerds, Dorks and Cheerleaders

Ekonomik krizi bahane edip maaşlarımızı ancak geçen hafta yarım porsiyon olarak verebilen patronumuz, zaten neredeyse hiç olmayan gece hayatıma bir sekte vurdu. Temel ihtiyaçlarımızı anca karşılıyor olmamız beni alternatif maddi kazanç sağlama yollarına itti. Dünyanın en eski İKİNCİ mesleğini yapıyor olmam, herkesi geçip level atlayıp birincisini mi yapsam gibi düşüncelere itmedi gayet tabi, işi profesyonellere bırakmaya karar verdim. Son birkaç aydır aranıp, "3d bir iş var, en iyisini sen yaparsın hadi koçum" ların sonu "ihaleyi alamadık, o iş iptal oldu" larla bittiği için böyle bir gelir kaynağım da kurumuştu. Çok meraklısı değilim hani sabahlara kadar modelleme yapıp render almanın, ama bir türlü ps3 gibi temel ihtiyaçlardan birini alamamış olmam beni gaza getiriyor tabi. Daha önce portfolyomu istemiş olan ofislerden biri beni aradı, iş var koş gel diye. Hah dedim, tam da üstüne geldin, ben de böyle birşey bekliyordum. Yalnız daha önce 42396 kere söylemiş, uyarmış olmama rağmen, iki gün sonrasına iş yapmıyorum kardeşim diye, cuma aranıp pazartesi sabahına iş yetiştirmem istendi. Eh napalım dedim ben de, işin sonunda 2 gün uyumama sonucu ayıptır söylemesi 2000 lira alacaksam yaparım tabi. Ben de herkes gibi Little Big Planet oynamak istiyorum, benim neyim eksik.
Daha önceden de tecrübe ettiğim üzere, render dediğimiz lanet şeyi beklerken yapılacak çok şey kalmıyor. 3dmax vampir gibi bütün işlemciyi emdiğinden ötürü o bilgisayarda da birşey yapamıyorsunuz, sürekli takılıp duruyor (dualcore my ass). Bu sebeple 23"lik mükemmel cinema displayimden izlemek dururken ezik gibi 15.4"le yetinmek zorunda kalıyorum filmlerimi, dizilerimi izlerken. Napalım, bunu da bulamayanlar var tabi.

Uzun zamandır izlemeyi planladığım "Freaks and Geeks" i de böylece izleme imkanı buldum. Kendisi 1999-2000 sezonunda çıkmış, ama ne yazıkki anlamadığım bir sebepten tek sezon sürmüş bir dizi. 1980 yılında sıradan bir Amerikan lisesinde geçiyor. Ana karakterimiz Lindsay (Linda Cardellini, kendisini ER'dan ve Scooby Doo'dan da tanıyoruz) çalışkan bir öğrenciyken "inek" ya da gavurların dediği gibi "nerd" klasmanına girmek istemez. Yeni bir arkadaş çevresi edinmeye başlar, ki okulumda Seth Rogen, James Franco ve Jason Segel olsa ben de başkalarıyla takılmak istemem haliyle. Vanity Fair da kendilerini "Comedy's New Legends olarak kapak yaptı zaten:
vanity fair
Seth Rogen'ı son zamanlarda her yerde görüyor olmamız bir tesadüf olmasa gerek. Kendisi hiçbir şey söylemeden öyle ekranda da dursa eğleniyoruz, gülmemiz geliyor. Jason Segel'i How I Met Your Mother" ve "Forgetting Sarah Marshall"dan biliyoruz zaten. James Franco zaten ailemizin yakışıklı ve komik albümünde duruyor.
Dizide Lindsay'in küçük kardeşi rolünde John Francis Daley'i görüyoruz. Bu şahsı da "Bones" izleyenler Dr. Lance Sweets olarak hatırlayacaklar. 10 senede sadece boyunun uzayıp tipinin hiç değişmemiş olması ayrı bir tartışma konusu.
Ama benim en çok şaşırmamı, görünce sevinmemi sağlayan isim; Coach Ben rolüyle karşımıza çıkan Thomas F. Wilson, a.k.a. Biff from Back to the Future. Zaten Back to the Future ile ilgili ne zaman bir data görsem önce bir heyecanlanıp seviniyorum, sonra birden bir hüzün basıyor. Michael J fox gibi genç kızlık hayallerimi süsleyen birinin bu duruma düşmüş olması dizlerimim üstüne çöküp ellerimi açarak "neden allaaaam nedeeeen" diye haykırma hissiyatı veriyor.
Ama tabiki de "sidekick"leri her zaman ana kahramanlardan daha çok sevdiğimden ötürü, dizide en sevdiğim karakter, Bill rolüyle Martin Starr. Elinize bir kağıt kalem verseler, haydi bize bir "nerd" çiz deseler, herhalde çizeceğiniz karakter Bill'in ta kendisi olurdu. Büyük çerçeveli gözlükler, arkasında aşırı hipermetrop yüzünden Bülent Ersoy gibi algılanan iri gözler, çok zayıf bir beden, bu bedeni nasıl taşıdığı anlaşılamayan uzun bir figür, olması gerekenden 3 cm daha kısa pantalonlar, altında yuvarlak burunlu komik ayakkabılar... daha sayarım tabi de, kafada canlandıysa daha fazlasına gerek yok.
Dizide sürekli bir Star Wars göndermesi olması gayet tabi diziyi sevmemi sağlayan başka bir etken. Tabi lise1deyken beden eğitiminden sonra duşa Star Wars baskılı bir havluyla girmek, bazıları için arkanıza kocaman bir hedef tahtası asmakla eşdeğer olduğundan belki bir kez daha düşünürdüm.
Lise yıllarım pektabi çok geride kaldı, o zamanlardan görüştüğüm insanlar da şehir değişikliği sonucunda baya bir elenip tek el parmak sayısına kadar düştü. Ama diziyi izlerken bazı muhabbetlere hala çok yabancılık çekmediğimi gördüm. Ayıptır söylemesi ilkokul ortaokul ve liseyi birincilikle bitirip kütüklere isim çaktığım halde, akşamları ve haftasonları arkadaşlarımla dışarı çıkıp, bir İzmir geleneği olan sokakta içki içme, Kıbrıs Şehitleri'ni dik kesen dar sokaklarda birbirine bakan eski Rum evlerinin merdiven sahanlıklarında oturma gibi aktivitelere de katıldığım için Lindsay'i kendime yakın buldum. 80li yıllarda belki Amerika'da bir lisede değildim ama 90lardaki bir İzmir kolejinden çok da farklı olmadığını gördüm. Herkesin bir grubu vardı; okul takımında oynayan "jock"lar, onlarla takılan popüler kız grupları (belki bir ponpon kız takımımız yoktu ama napalım), ders aralarında bile test çözen "nerd"ler, herkese isyan bayrağı kaldırıp önüne gelenle kavga çıkaran "misfit"ler, sadece kendi aralarında anlaşılan bir dille konuşan (örneğin Klingonca) "geek"ler, sürekli ilgi çekmeye çalışan "drama queen"ler, ve daha birçok alt grup. Ben hangisine dahildim bilmiyorum gerçi; bana inek dediği için kızın birinin kafasını servis camında sektirerek dövdüğümü hatırlıyorum.
O zamanlar daha agresifmişim demekki. Ehah, bunun üzerine bundan 3 sene önce falan olan bir olayı da paylaşmadan edemeyeceğim. Bilgi Üniversitesi'nin Nice to Meet You partilerinden birine gitmiştik, Dolapdere kampüsünde. Daha sonra shuttle larla Taksim'de adını hatırlayamadığım bir yere gidilecekti. Shuttle'a bindik, en arkada 5 kişilik yerde yanyana iki kişilik yer bulduğumuzdan oraya oturduk. Yanımızda oturan kız yolda giderken durup dururken sanki bacağı kesilir gibi avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. O kadar şiddetli bağırıyordu ki, şoför bile ani bir frenle durdu. Sonra hiçbir şey olmamış gibi oturmaya devam etti. Biz de aramızda "biz pencere kenarı istediydik, ama bize manyak kenarı vermişler" diye geyik yapmaya başladık. Kız yanındaki arkadaşına "ben deliyim zaten raporum var" falan gibi laflar etmeye başlayınca ben de, ne yazıkki, belli zaten anlaşılıyor dedim. Kız bunun üstüne daha da bir delirip Ali'nin üstünden aşarak kafama donk diye vurdu. O an gözüm kararmış, yerimden bağırarak kalktığımı hatırlıyorum. Anlatılana göre eski Türk filmlerindeki Neriman Köksal edasıyla "Sen ne yapıyorsun be ORRRROSSSPUUU" diye kalkıp kıza geçirmişim. Daha sonra Serkan'ı yere yatay pozisyonda, yumruğu önde uçarken gördüm. Zaten shuttle durdu, biz de indik. Kızı sakinleştirmeye çalıştılar falan ama bir işe yaramadı. Elindeki bardakta bulunan sıvıyı yüzümüze doğru püskürttü. Ben de sinirim geçsin diye yeni sigara yakmıştımki böyle üstüme çullanılınca refleks olarak direkt kızın kafasında söndürdüm sigaramı. Bir anda "catfight" a döndü olay. Ali'nin kızı belinden tutup yere fırlattığını ve Maurizio'nun yerde kızın kafasını sektirdiğini hatırlıyorum, kalan detaylar biraz flu. Freaks and Geeks'ten nasıl buraya geldim, orası bir muamma tabi de, malum render bekliyorum, gece az uyumuşum, haftasonum böyle geçecek diye cuma çıktığımdan o akşam da biraz geç yatmışım diye uykusuz, cümle kuramayacak kadar beyin sulanması geçirir bir halde ancak bu kadar oluyor demekki.
Geçenlerde de Twilight'ı izledim, düzelmek için üstüne ancak bir "Lesbian Vampire Killers" beklemem gerekiyor.

2 comments:

Hot Ecchi said...

Yapmayın böyle retro perspektifler ya..Sorun bende tabii, daha alışamadım "benim" yaş grubumdan insaların "back to the past" tadında bloglarını okumaya..

Freaks & Geeks'i c-nbce (o zaman ki adı kanal-e di sanırım) de izlemiştim. 9-10 yıl olmuş, dilekolay. O zamanlarda adsl yok tabi, alternatif gevur dizileri bulabilmek, uydunuz yoksa elbette- kutsal kaseyi bulmaktan zor.

Tam sezon izlediğim nadir dizilerden ve gerçekten güzel. Bana sadece bundan sonra çıkan Dawson's Creek gibi embesil diziyi izleyip hayatımda boş geçirdiğim saatleri hatırlatmasa - bkz. Busy Phillips

Katie Holmes'den nefret ediyorum demiş miydim?:)

non playable character said...

ben de izlerken bazi bolumleri animsadigimi farkettim zaten.
Katie Holmes'den hepimiz nefret etmiyor muyuz zaten ayrica?