Did I fall asleep?

Pazar günlerini uzun zaman önce domestik gün olarak kutlamaya başladım. Bu pazar da diğerlerini aratmayacak şekilde sabah kalkıp kuruyan çamaşırları katlayıp yerine yerleştirdikten sonra (ütü yapmayı uzun zaman önce bıraktım, acaba fişte unuttum mu derdine son verdim) etrafı şöyle bir toplayıp (ki ev 90 m² olmasına rağmen bu işin saatler sürmesi hep aklımı almıştır) çayımı alıp eh artık uzun zaman oldu birşeyler yazayım diye içimden geçirdim. Tabi bugün temizlik yapacağımı bilen gençler erkenden evden apar topar kaçmışlardı sağolsunlar. N'apalım, kalan sağlar bizimdir dedik biz de. Fonda Bach'ın Orchestral Suite'i, elimde çayım, mutfakta artık kuru temizleme yapmaya karar veren bulaşık makinem dolayısıyla dağ halinde birikmiş bulaşıklarım, portakal kokulu yer silme deterjanının odayı dolduran reçel kavanozu havası gibi überfantastik ögelerin birleşmesiyle ipim kuşağıma denk bir şekilde bilgisayarın başına oturdum. Uzun zamandır da Gorki okumuşluğum yok, böyle satırlar süren tasvirli cümlelere nereden geldik, bilmiyorum.
Ofiste öğle yemeği arasında Oscar'lardan bahsediyorduk, tabiki hemen yukarı çıkınca sevgili blogumu insanlara post etmekte gecikmedim (shameless self promotion), maksat pageview lar artsin. Bunca işinin arasında buna nasıl vakit ayırıyorsun gibi bir yorum geldi, (geçtiğimiz hafta ofisten gece 1buçukta çıktığım olması dolayısıyla) interneti düzgün kullanmak lazım arada, sırf trolluk olsun, ajanlık yapayım dedikodu üreteyim gibi amaçlarla kullanılması yanlış. Hepimiz biliyoruz ki aslında internet 14 15 yaşındaki oğlan çocuklarının porno indirebilmesi, benzer yaş aralığındaki kızların da aralarında diğer kızlar ne giymiş ne yapmış gibi dedikoduları rahatça yapabilmesi için icat edildi. Yaş aralığı burada izafi, ben optimum olandan bahsediyorum. Bunu biraz daha geniş tutanlar ya yapacak cidden daha iyi bir işi olmayanlar, ya da neş-ü nemayı 30 lu yaşlarda atlatmayı planlayan insanlar.
Bu konulara berrak açıklık getirdikten sonra, biraz Joss Whedon'dan bahsetmek istiyorum. Ortalama bir TV izleyicisi kendisini cnbc-e'de yayınlanan Buffy The Vampire Slayer ve Angel dizilerinden fantastik-komedi-dram-korku dizilerinden tanıyabilir. Sınıflandırmayı çok jilet gibi keskin çizgilerle yapamıyorum; kimi bölümlerde (özellikle Halloween zamanlı olanlar) katıla katıla gülerken kimilerinde ne olacak bunların hali bak diye üzülüp, yer yer dolaptan fırlayan kedi gibi klişe seyirci zıplatma anları içeren diziler bunlar. İki dizinin bitmesi de benim için çok üzücü olmuştu, ama sonra anladımki Sarah Michelle Gellar'ı artık gözümde başka türlü canlandıramıyorum cidden, bu kararlarında hak verdim.
Ortalama olmayan bir dizi izleyicisi Joss Whedon'u Firefly'dan da tanıyabilir, ki kendisini zamansız bitirdiler. Sonra seyircileri kırmamak için bir de Serenity diye film çektiler, ama bu da kanayan yaralara derman olamadi. Uzun süre Joss Whedon'dan ses soluk çıkmadı, zaten araya yazarların grevi gibi bizi derinden üzen, torrentlere boş boş bakmamızı sağlayan olaylar da girdikten sonra Dr. Horrible's Sing-along Blog diye 3 bölümden oluşan webisode'lar girdi hayatımıza. Başrolünde teh Neil Patrick Harris oynuyordu ve bir müzikal kıvamında çekilmişti. Tek kötü yanı sadece 3 kısacık bölümden oluşması ve dertlerimizi bitirmede yetersiz kalmasıydı.
Sonra ortada dedikodular dolanmaya başladı. Joss Whedon yeni bir dizi projesine başlayacaktı ve başrolünde Buffy'den Faith olarak tanıdığımız Eliza Dushku oynayacaktı. Nefesimizi tutup beklemeye başladık, acaba bu seferkinin konusu ne olacaktı diye. Ayrıntılar birer birer açıklanmaya başladı, projenin adı Dollhouse'tu ve hafızaları silinmiş birtakım kızları isteğe göre programlanıp müşterilerin arzuları doğrultusunda kiraya veren bir şirketle ilgiliydi. Doğal olarak benim de aklıma acaba genelevde geçen bir dizi mi olacak geldi. Sabırsızlıkla bekleyiş sürüyordu; 2008 sonu, yok erteledik bir daha çekeceğiz, 2009 başı yayına girecek derken 2009 şubat ayında beklenen gün geldi ve sonunda yeni bir Joss Whedon dizisine kavuştuk.

İlk bölüm biraz diziyi tanıtmak, biraz karakterleri anlatmak gibi endişeler içerdiğinden çok da takdire şayan olduğunu söyleyemeyeceğim. Ama bu kadar uzun beklemiştik yeni bir Joss Whedon dizisi için zaten, neden bir iki bölüm daha sabretmemeliydikki? Tarih itibariyle Dollhouse'un 4 bölümü yayınlandı ve her bölümde zannımca çıtayı biraz daha yükselttiler. Dizinin ana karakteri Echo (Eliza Dushku) yukarıda da bahsettiğim gibi Dollhouse isimli hafıza silen-isteğe göre yeniden yükleyen bir firmada çalışan bir "doll"dur. İşinden arta kalan zamanlarda bol bol yoga yapıp yüzer, salata ağırlıklı bir diyetle beslenir. Müşterilerin ihtiyaçları doğrultusunda kimi zaman bir kızarkadaş, kimi zaman casus, kimi zaman da ebelik yapan çok yönlü bir insandır. Ama bunların hiçbirini hatırlamaz, çünkü görevinden döndüğü zaman hafızası hep sıfırlanır, bir sonraki görevine kadar über sağlıklı hayatına devam eder. Echo'dan başka kızlarımız hatta oğlanlarımız da vardır Dollhouse'ta (Barbie'ler ve Ken'ler). Ama dizimizin kahramanı Echo'dur ve olaylar onun etrafında döner, diğerleri ihtiyaç duyulduğunda ek birlik olarak gönderilir.
Dizinin konusu ilginç. Şimdiye kadar tam olarak tatmin edemese de (Joss Whedon'un sarkastik komedisini göremedik halen) ilerleyen bölümler umut vaatedici, heyecanla bekliyoruz.

Cumartesi akşamı da Watchmen'i izledik hayırlısıyla, hakkındaki yorumlarımı kısa bir süre sonra buradan halka sunacağım.

7 comments:

Vadi Efe said...

ben de "uyuya mı kaldım" başlığını görünce Gran Torino'dan bahsediyorsun sandım... İyi uyudun koltukta

non playable character said...

ben uyumadimki, gayet izledim sonuna kadar. dollhouse'ta surekli gecen bir replik de, did i fall asleep, ondan seettim.

Hot Ecchi said...

Thread hi-jack'ı olacak ama Watchmen'le ilgili yazınız nerde kaldı Alev-san?

non playable character said...

ortaligin sakinlesmesini bekliyorum. herkes izlesin de hele bir, soyleyeceklerim karsisinda yorum yapabilsinler.

Hot Ecchi said...

Bence insanlara yine de çizgi romanını okumalarını tavsiye etmek lazım, en azından bilsinler. Hoş bu günlerde kimse okumayı sevmese de, halkımın Watchmen'i sadece 300'un "vizyoner"(?) yönetmenin gözünden kahramanların ağır çekimde kol bacak kırıp adam parçaladığı bi film olarak görmelerini / hatırlamalarını istemem..Hoş görseler de umurum mu (meh). Muzikler iyi di ama, oldies goldies..Film çıkışında yandakilerin yorumu: "hişş mavi adamın dalgası görünüyordu.." durumu özetliyor.

Pina said...

http://www.viceland.com/int/v15n10/htdocs/joss-whedon-134.php

Bu senemi Buffy'nin tüm sezonlarını izlemeye ayırmıştım. Her seferinde çeşitli hakaretlere, dalga geçmelere, iğnelemelere maruz kalsam da Buffy izlemeyi seviyorum, bence Buffy çok komik. Pardon, Buffy'nin kendisi değil, arkadaşları komik. Eminim Sarah Michelle'den daha iyi bir aktrist seçimine gidilseymiş bugün ben Buffy izlemeyi sevmekten daha büyük bir gururla bahsedebilirmişim. İçimde kalmasın istedim.

non playable character said...

buffy icin sarah michelle gellar da iyi bir secim bence. aptal sarisinlikla prom queen/sweetheart arasi gidip gelen bir tipi var ne de olsa. ama buffy yi her turlu seviyoruz biz de, gururla da bahsediyoruz.