Zombie Survival Guide


Olası bir zombi istilasında yapacağım hareket, yeterli erzaktır, av tüfeğidir-kurşundur (zira herkes bilir ki zombilerle savaşmada en mantıklı silah budur, veyahut yakın kombattan hoşlanıyorsanız beysbol sopası ya da elektrikli testere, seçim sizin) yanıma alıp daha sonra bir tekneye atlayıp kıyı şeridine güvenli bir mesafede demir atıp, yanıma yaklaşan zombilerin de kafasına kurşun sıkmak olabilir. (Ve evet, bunu oturup düşündüm) George Romero sağolsun zombiler konusunda az biraz bilgi-birikim-tecrübe sahibi olduk. En önemlisi, kafalarının vucütlarından ayrılmasını sağlamak, ya da beyinlerini patlatmak; yoksa kalplerine saplayacağınız bilumum kesici delici aletler onların daha çok sinirlenmesine yol açıyor. Dikkat etmeniz gereken sizi ısırmamaları, çünkü siz de onlardan birine dönüşebiliyorsunuz. Zombiler çok da zeki değiller, yanlarından yavaşça sıyrıladabilirsiniz, ama ben olsam bunu riske etmezdim.
Zombi avlama hobimi bir kenara bırakacak olursak, ilgi alanlarımdan bir diğerini de Naziler olarak sayabiliriz. Bunu ortaokul yıllarımda bir kitapçıda görüp aldığım Nazi İmparatorlğu: Doğuşu-Yükselişi-Çöküşü isminde 3 kitaplık bir seriye borçluyum. Adolf Hitler'in yaşamından da kesitler sunan herbiri yaklaşık 15 cmlik bu kitaplar konuya olan ilgimi arttırmıştı. Karakter olarak biraz faşist sayılmamın da herhalde buna biraz etkisi olmuştur. Burda şimdi Adolf Hitler'in babasının soyadının aslında Schicklgrüber olduğunu, ve bu soyadının da aslında gayrimeşru olduğundan ötürü annesine ait olduğunu, söylemesi zor olduğu için daha sonra üvey babasının soyadını kullanmaya başladığını (ki Hiedler, Huedler diye yazımları var) ve bunun da kulağa çok yumuşak geldiği için sonradan Hitler'e değiştirdiğini anlatmayacağım. (Heil Schicklgrüber diye bağırıp sağ eli kaldırmak çok da hoş bir manzara olmasa gerek) Hele kendisinin güzel sanatlara meraklı olduğundan ötürü Viyana Güzel Sanatlar Akademisi'ne başvurup iki kere reddedilip, aslında MİMARLIKta başarı yakalayabileceğinin söylendiğini de es geçeceğim. Özellikle adını ilk duyduğumdan beri hakkında çıkan, elime geçen bütün dokümanları okuduğum Josef Mengele'nin adını bile anmayacağım.

Bütün bu ilgi alanları göz önünde bulundurulacak olursa "Dead Snow" un benim dörtgözle beklediğim bir film olması şaşkınlık yaratmamalı. Kuzey filmleriyle çok bir alakam olduğu söylenemez, ortasından 45 derece çizgi geçen o harfine ikea sayesinde alışmaya başladık.Daha önce izlemiş olduğum birkaç kara mizah filmi dışında çok bir deneyimim olmamıştı. Let the Right One In den sonra, aa bak bu adamlar iyi korku filmi de yapabiliyormuş dedim. Ama üstüne Azeri Türkçesiyle dublaj yapılmış bir Rus filmi de olsa Dead Snow'u izlememek benim için büyük bir kayıp olacaktı.
Film, en klişe korku filmi ktemasıyla başlıyor. Bir grup genç başlarına geleceklerden habersiz, tatillerini geçirmek için dağdaki bir kulübeye giderler. Civarda ikamet eden yaşlı bir amca onları uyarır, kulak asmazlar. Ve tabiki de, ilk sevişen, ilk ölen olacaktır.
Filmde kan, vahşet, bağırsak çıkması konusunda cimrilik edilmemiş; uygun görülen yerlere muntazaman yerleştirilmiş. Kuzey filmleri kara mizahından bahsetmiştim, Dead Snow'da da ölçülü bir şekilde yer yer kullanılmış. Doğa görüntüleri kayağınızı kapıp kendinizi dağlara taşlara atmanızı sağlayacak derecede güzel, kullanılan soundtrack teenage slasher filmlerine uygun olduğu kadar ironi yapmak istenilen yerlerde hafiften gülmenizi sağlıyor. Tek şikayet edebileceğim konu, zombilerin Nazi olduğunun çok da vurgulanmamış olması. Nazi temasını belki daha fazla işleyebilirlerdi, gerçi belki de çok gözümüze sokuyor gibi oluyordu bu ama ben beklentisi çok olan açgözlü bir insanım. Kısacası zombi filmlerinden hoşlanan bir Yahudi de olsanız bu filmi rahatsız olmadan izleyebilirsiniz.
Filmin konusunu daha fazla spoil etmek istemem, bu yüzden bir yerlerden edinip izlemenizi tavsiye ederim. Kan görünce bayılanlardansanız zaten zombi filmleri size göre bir tür değil. Sizin için "Marley and Me" verelim, ama sonunda köpek ölüyor.

0 comments: