Tokyo "Gore" Police

B-Movie (wiki) denilen düşük prodüksiyonlu; tanınmış sanatçı bulunmayan, senaryosu 30 sayfadan oluşan, tanıtım ve promosyon gibi dertleri olmayan filmlerin, film endüstrisinin asıl geçim kaynağı olduğunu düşünmek herhalde çok yanlış olmaz. Bu tarz filmlerin çoğu sinemalarda oynamadan "direct-to-DVD" olarak ev izleyicisinin beğenisine sunulur; ya da sabaha karşı 4'te ne göstereceğiz endişesinde olan televizyon kanallarına satılır. Zaten oyuncularına saat üstünden amele usülü ödeme yaptığından, post-production gibi özele inmediğinden fazla bir harcaması olmadığı için üstünden kazanılan her kuruş, kâr olarak ceplerine geri dönecektir. Tarantino ve Rodriguez de bu filmlerin popülaritesini anlamış olacakki, bundan iki sene evvel 2 film birden kuşağında Grindhouse projesiyle karşımıza çıktılar.
B-movie lerin genel olarak tarzı korku/bilimkurgu/erotik/dövüş olarak sınıflandırılabilir. Demek istediğimi anlamak için sabaha karşı show tv ya da star açın; Kan Sporu 4, Göldeki Dehşet, Afacan Köpek Nazilere Karşı gibi başlıkları olan filmleri izleyin. O saatlerde halen ayakta olup TV izleyebilen bir kitle olduğundan ötürü, bu tarz filmlerin sonunun gelmeyeceğini bilmek beni bir bakıma rahatlatıyor. Çok fazla bir beklentiniz olmuyor bu tarz filmlerden, ve istediğinizi size konsantre olarak veriyor. Biraz kan/vahşet mi görmek istiyorsunuz, Piranhaların İntikamı ya da Kan Ziyafeti tam size göre. Kafanızı fazla yormadan önünüzde bir tabak patlamış mısırınızla eğlenceli bir 90 dakika sizi bekliyor. Oscar adaylığı getirecek bir oyunculuk ya da Lucas Arts tadında bir CG beklemeyin. Belki canınız biraz korkayım gerileyim istiyordur, o zaman size George Romero tavsiye ederim; hem zombilere karşı nasıl savaşabileceğinizi öğrenip böyle bir durumda hayatta kalmayı başarabilirsiniz.
1970 sonları-80 başlarında Yeşilçam da B-Movie sevdasına düşerek belki de hayatının en büyük hatasını yaptı. Hata diyorum çünkü bu tarz filmlerin genel konseptine uymayacak şekilde Hadi Çaman, Ekrem Bora gibi aslında sinema ve tiyatro camiasının önemli isimlerini erotik sayılabilecek filmlerde oynatarak kurallardan bir tanesini bozdu; tanınmamış oyuncu kullanımı. Oyunculuk kariyerlerine nasıl bir sekte vurdu, ne kadar pişman oldular bilemeyeceğim ama sanırsam parasızlık dünyada insana herşeyi yaptırabiliyor. Westernler çok revaçta diyerek bizim neyimiz eksik, biz de yapalım demek bazen çok facia sonuçlar doğurabiliyor.


Böyle bir giriş yaptıktan ve B movie leri anlamaya çalıştıktan sonra bu hafta izlediğim Tokyo Gore Police yazımı okuyanlar izlerken nasıl birşey beklemeleri gerektiğini anlayabilirler umarım.



Japon polis teşkilatı özelleştirilmiştir. Artık kıyafetleri teknolojik bir samurayı andıran Darth Vader/Terminator çakması olmuş, halkı korumak adına suçluları gözlerini kırpmadan kesip biçer hale gelmişlerdir. Engineer adını verdikleri bir grup insan, vücutlarında bulunan anahtar şeklindeki bir tümör yüzünden yaralarını çeşitli ölümcül silahlar şekline sokarak polis teşkilatının başına bela olmaktadır. Kahramanımız るか (Ruka yani, böyle yazayım da daha artistik olsun dedim), engineer ları avlayan bir polis memurudur. Polis memuru deyince tabi akla gök mavi gömlekli, yakasında rozeti olan biri gelmesin, kendisi B Movie de oynadığının farkında olacakki, kıyafetleri yoğun bir şekilde seksapelite içeriyor. Genellikle katana kullanıyor, çünkü bu anahtar şeklindeki tümör parçalanmadığı takdirde vücutlarını ne kadar parçaya ayırırsanız ayırın, engineerlar ölmüyor ve kesik kollardan testere, timsah başı, makineli tüfek gibi silahlar ortaya çıkıyor.
Kullanılan ana silah katana olduğundan ötürü kesilen yaralardan yangın musluğu debisinde kan çıkması kaçınılmaz bir sonuç. Akira izleyenler belki hatırlayacaktır, Tetsuo'nun kolu da sinirlendiğinde ormanda 10 kaplan gücüne dönüşüyordu. Filmdeki engineer lar da izledikleri animelerden etkilenmiş olacaklarki, film belki düşük bütçeli görsel efektlerden ötürü, belki de daha çok kan olmasını istedikleri için, film değil de anime izliyor etkisi bırakıyor.
Film herhangi bir dalda oscara aday olabilecek nitelikte değil; ama zaten baştan belirttiğim gibi filmi kendi kategorisi içinde değerlendirmek lazım. Başlığında da "gore" içeriyor olması, filmden nasıl bir beklentiniz olması gerektiği konusunda yeterince ipucu veriyor. Kan görünce bayılan kitledenseniz kesinlikle önermiyorum, afacan köpek serisi neyinize yetmiyor.
Filmde en çok hoşuma giden, ara ara gösterilen reklamlar. Japonya'daki yüksek intihar oranını mı eleştiriyorlar, bilemeyeceğim, ama "kawaii" diye bağırarak bileklerini Hello Kitty şeklinde falçatayla kesen kızlar olsun, seppuku için daha keskin katanalar ürettiğini savunan firma olsun; film içindeki reklamlar B Movie lerin içlerine sokuşturulan pornografik sahnelere benziyor. Başka beğendiğim sahne olarak, filmin başında Ruka'nın binanın tepesine çıkmak için elindeki roketatarı yere dik tutarak ateşlemesi. Quake'de rocket jump olarak süregelen bu hareket, daha filmin başında beni ekrana bağlamayı başardı.
Sürekli kanlı filmler izlemiyorum, o kadar psikopat/ruh hastası bir insan değilim. Ama açıkcası bu tarz filmler hakkında yazmak, Entre Les Murs hakkında yazmaktan daha eğlenceli. Yoksa ben de zaman zaman romantik komedi izleyip ağlayabilen küçük bir kız çocuğuyum.

dip not: hala heyecanla Star Trek bekliyorum, beni bile Trekkie yaptın ya J. J. Abrams, helal olsun.