Jennifer ve Dadaşları

(Resetmagazine yazısından kopipeyst'tir)


Biraz aklı başında, omurilikten ziyade beyin üzerinden komut yürütüp çalışan, yeni öğrendiği kelimeleri cümle içinde kullanabilen bir kız evladı olarak ekranda ya da renkli magazin sayfalarında gördüğü dişi bireyleri kendimle kıyaslamam; bunlara baktığı ve olası fantaziler kurduğu için erkek arkadaşımı suçlayıp kavga çıkarmam, Vulkanlı Spock için “mantıkdışı” gelebilir. Hele bir de içten içe nefret duyduğum halde bu bayanlar hakkında çıkan dedikoduları okumam , internetler üzerinden makyajsız fotoğraflarını bulup, bilumum şahsa forwardlayıp “ahı ahı ahı” diye gülmem de sağlıklı bir davranış olmayabilir. Hatta ve hatta abartıp bu bayanlar benim de göz zevkime hitap eden karşı cinsle beraberlikler kuruyorsa, onların voodoo bebeklerini yapıp her sabah kalktığımda gözlerine dizlerine iğneler batırıyor olmam (cehennemlerde çürüyeceksin Rachel Bilson, Anakin’imi kaptın) bir ruh hastalığına işaret ediyor olabilir, ama ben bu saydıklarımı yaptığım için pişman değilim.
Megan Fox’ı Michael Bay sayesinde Transformers ile tanıyıp, dişi kitle olarak anında nefret etmiştik. Dünya üzerinde zaten Angelina Jolie isimli bir bayan vardı; Brad Pitt’i koluna takıp çoluk çocuğa karışarak evinin kadını olmuş, boş zamanlarında kendini hayır işlerine adayıp gezdiği ülkelerden souvenir olarak evlatlık almış bir insandı. Ha tam kurtulduk böyle bir tehditten, nasıl olsa Brad Pitt’ten iyisini bulacak değil ya, koşup benim sevgilimi mi çalacak Brad’i bırakıp diye kendi çapımızda sevinirken, 2007 yazında sırtından boncuk boncuk süzülen terleri ve kalçasının az altında biten eteğiyle araba kaputuna eğilmiş bir bayan, bütün dünyamızı alt üst etti. Zaten allahın cezası Victoria’s Secret, erkeklerin gözündeki kadın imajının çıtasını arşa değer başım haline getirmişken bir de Amerikan standartlarına göre anca legal yaşta olan bir bayanın nereye dönsek karşımıza çıkıyor oluşu dağlara taşlara haykırmamıza sebebiyet verdi.
Megan Fox’ın el baş parmaklarının ayak parmağından hallice oluşu, rol yapmaktan anladığının uzaklara boş boş bakıp dudaklarını çemçükçe büzmekten ibaret olduğu, dövme seçimi konusunda sırtına kitap yazdırmak gibi korkunç tercihler yaptığı gibi propagandalarım başarısızlıkla sonuçlansa da ben yılmadım; kedi olsam değil ciğere pis demek, vejetaryen olur kıvama geldim. Ama ünlü İtalyan düşünürü Don Carleone’nin de salık verdiği gibi, insan dostlarını yakın, düşmanlarını daha da yakın tutmalı. Kendisini sevmesek de yaptığı işleri takip etmeli, illa çamur atacaksak güncel konular üzerinde yoğunlaşmalıyız. Scream serisi bitti biteli de ağzımızın tadıyla “teen slasher” izleyemediğimizden kelli, “Jennifer’s Body” ya da über fantastik Türkçe çevirisiyle “Kana Susadım”; (Step Mom-Omuz Omuza’dan sonra favorilerim arasına girer bu çeviri) filmine gitmek kaçınılmaz bir son olmuştu.

jen
Jennifer’s Body, Megan Fox’tan ayrı olarak, Juno filminin özgün senaryosuyla Oscar’ı şöminesinin üstüne koymaya hak kazanan Diablo Cody tarafından yazıldığı için ilgimi çekmiş bir filmdi. Fragmanında popüler kültüre göndermeler yapan diyalogların bulunduğu, Megan Fox’ı olabildiğine çirkin gösterdiği, The O.C. dizisiyle genç kızların kalplerinde taht kuran Adam Brody’nin de rol aldığından ötürü, filme olan merakım daha da kabarıyordu. Ben ve salondaki birçok erkek Jennifer’s Body’ye, Megan Fox’ın Meryl Streepvari performansını görmekten ziyade acaba filmin kaçta kaçında donunu göreceğiz diye gittiğimizden ötürü pek bir korku filmi ambiyansı yakalayamadık. Filmin zaten janrını korku-komedi olarak lanse ediyor olmaları bence “Ben aslında porno değil komedi filmi çektim” diyen Şahin K.’dan daha inandırıcı olamıyor.
Diablo Cody’yi Juno ile çok sevmiş olmama rağmen kendisinin “one hit wonder” olduğunu düşünmeme yol açtı Jennifer’s Body. Juno’yu aslında güzel yapan Ellen Page ve Michael Cera’nın harika oyunculuğu, Jason Reitman’ın da yönetmenliği olduğuna karar verdim. Zira Jennifer’s Body’de böyle etkenler olmadığından ötürü Megan Fox’ı ne kadar donla gösterirlerse göstersinler bir süre sonra bayıp saatinizi kontrol etmeye, filmden çıktıktan sonra nerde ne yiyeceğinizi düşünmeye başlıyorsunuz. Hasetimden çatlamakla bir alakası yok bunun, sinema salonunu filmin ortasında terk eden birçok babayiğit, tezimi güçlendiriyor. Diablo Cody’ye buradan teessüflerimi sunuyorum; ruhunu her şeytana teslim eden şahsiyet böğrünü etrafa saçacak diye bir kural yok; Allaha şükür taa küçük bir çocukken izlediğim yediğini midesinde tutamayan blumik Linda Blair sağolsun, The Exorcist yüzünden korkumdan uyuyamayıp gecelerim gündüzlerime karışmıştı. Gerçi benzer bir sahneyi Megan Fox’tan izlemek her ne kadar eğlenceli olsa da, yeni bir şey görmüş olmuyoruz. Filmde stereotipik Amerikan lisesi karakterleri de biraz sığlık katmış; bir İtalyan bir Fransız bir Laz fıkraları gibi bir sporcu, bir gotik/emo, bir kitap kurdu gibi fazla yüzeysel kalmış karakterlere dönüşmüş.
Filmin yönetmeninin, senaristinin ve iki başrol oyuncusunun da bayan oluşu feminist hareketi ne kadar destekler bilemiyorum; ama Jennifer’s Body sinemada izlemektense yapacak hiçbir işiniz olmadığı bir akşam birkaç arkadaş toplaşıp DVD’den de izleyebileceğiniz bir film. Hiç değilse böylelikle Megan Fox’ın böğürerek kustuğu sahneyi başa alıp tekrar tekrar izler, dakikalarca gülersiniz. Ben şahsen sinemada etrafa ayıp olmasın diye çok gülemedim, içimde kaldı. Ayrıca ufka boş boş bakıp dudak büzerek de milyon dolarlar alınıyorsa ve buna oyunculuk deniyorsa, herhangi bir petshoptan alabileceğiniz Japon balıkları da aynısını yapıyor, üstelik fiyatları da çok uygun. Filmin posteri de True Blood’dan çalmışlar gibi duruyor. Hem söylemeseydim de çatlardım, Megan Fox da o kadar güzel bir kadın değil, peh.

0 comments: