Olası Bir Zombi Saldırısı Esnasında Hayatta Kalma Rehberi

(Resetmagazine yazısından kopipeyst'tir)
(Hitchhiker's Guide to Zombieland)
Fantastik ya da doğaüstü yaratıklar barındıran korku filmlerini düşünecek olursak vampirler, kurt adamlar, kimyasal atık ya da benzeri bir kazaya maruz kalan yaratıklar ve zombiler aklıma geliyor. İlk ikisini Twilight serisi birçokları için bertaraf ettiğinden ötürü (hadi güneşte simli simli parlayan cinsel kimliği belirsiz vampirleri sindirdik diyelim, chowchow köpeklerinden hallice kurt adamlar fazla oldu ama) elimizde tutunacak dal sayısı cidden azalıyor. Velhasıl, zombiler gibi metaforik anlamları da olan korku filmi donelerine elimden geldiğince sımsıkı sarılmaya çalışıyorum.
Her şey George Romero’nun Night of The Living Dead filmini çekmesi, sinemada çocukların korkudan ağlaşması ile başladı. Baktılar ki zombiler insanları korkutuyor, arada bir de fazladan mesaj kaygılı oluyor; basalım filmleri gelsin paralar gibi bir düşünce doğdu. Buna bir itirazım yok tabi, yalnız Twilight Saga’sının 3. Kitabını okumadığımdan kelli (var mı onu da bilmiyorum ya), bu kitapta zombilere bulaşırsa fena halde bozulacağım.
Zombileri sevmemizin haklı sebepleri var. Diyelim ki bir zombi istilası oldu ve siz henüz ısırılmamış olan mutlu azınlıktansınız. Erzak ihtiyaçlarınızı karşılamak üzere mahalle bakkalına gitmek için evden çıktınız. Sözüm ona alacaklarınız 2 karton sigara, bir kasa kola ve 25 paket cips gibi elzem ihtiyaçlar. Ama yanınıza güvenliği elden bırakmamak adına bir beysbol sopası, bir tüfek ve şarj edilebilir testere aldınız (tabi bunlar her evde bulunan şeyler, yakında ikea’dan bile edinebilirsiniz, yeter ki birleştirme talimatlarına uyun). Yolda giderken karşınıza senelerdir sinir olduğunuz alt katınızda oturan yaşlı teyze çıktı. Ne zaman arkadaşlarınız eve gelse, müziği biraz açsanız, tavana süpürge sapı ile vurma vasıtasıyla sizi uyarıp sinir ediyordu. Size doğru yüzünde boş bir ifadeyle yalpalayarak geldiğini, gözlerinin felfecir olduğunu ve ağzının kenarından salya/kan karışımı pis bir sıvı aktığını gördünüz. Normal şartlar altında ense köküne meşe odunu ile vursanız önce sizi manyak diye içeri alırlar, sonrasında tek celsede cinayetten hüküm giyip hapse girersiniz. Ama zombi istilasının içinde yatan güzellik bu ya, dilediğinizce saldırmakta serbestsiniz. Benzer şekilde, bir markete girdiğinizde market arabalarının arkasına binip, elinizi raflardan içeri sokarak hızla arabayı ittirmek gibi fantezileriniz olabilir. Yapmaya kalktığınızda market görevlileri sizi hemen yakalayacaktır, siz de onlara hesap vermek durumunda kalacaksınız. Zombi istilası gibi felaketlerde ise size doğru yürüyen market görevlisinin alnının çatısına nişan alıp ateş etmek, yapmadığınız takdirde sizi belaya sokacak bir durum. Bütün bunlardan en önemlisi ise, arabayla yolda giderken birden caddeye atlayan yayaları ezmemek adına acı fren yapmak yerine, gazı daha da kökleyip arabanın üstünden uçmalarını sağlamak gibi hayalleriniz olabilir. Normal koşullar altında bu tarz bir davranış ayıplansa da zombilerle karşı karşıyaysanız doğal karşılanır. İşte bu sebeplerden ötürü Kürtleri desteklemesem de zombi açılımını destekliyorum.
Zombiler çoğu zaman bir korku filmi öğesi olarak düşünülüyor. Ben de Shaun of the Dead’i izleyene kadar böyle bir düşünce yapısına sahiptim. Zomcom diye bir türün ortaya çıkmasına bir yandan sevinip, bir yandan da acaba devamını çekerler mi diye düşüncelere kapılırken Zombieland diye bir filmin çekilmiş olması beni bin atlının çocuklar gibi şenlenmesi ayarında sevindirdi.
Zombieland size olası bir zombi istilasında nasıl davranmanız gerektiği konusunda tüyolar vererek bir hayatta kalma rehberi özelliğini taşıyor. Eğer bu konuda endişeleriniz varsa, belgesel tadında da izleyebileceğiniz bir film. Woody Harrelson’ın Natural Born Killers’daki şevkle silah kullanan halini özlüyorsanız, Zombieland derdinize deva olabilir. Bir diğer başrol oyuncusu Jesse Eisenberg’dan biraz Michael Cera tandansı almam da Natalie Portman-Keira Knightley ‘de olduğu gibi ilki olmadı mı diğeri kullanılabilir bir seçenek bize sunuyor.
Zombi filmlerinin tek kötü yanı benim gibi kolay tesir altında kalabilen insanların filmi izlediklerinin ertesi günü spor mağazalarına koşup beysbol sopası alma gibi heveslere sokma eğilimleri. Benzer bir durumu okulda proje teslim haftasında günlerce uyumayıp çizim yaparken arada kafamızı dağıtmak adına GTA oynadığımızda yaşamıştık. Elimizde projeler ve maketler, sabahın köründe taksi beklerken bir tanesinin bile durmaması üzerine o uykusuzlukla yola atlayıp, geçen arabalarının sürücü tarafındaki kapılarına saldırmaya çalışmam; son anda biraz daha uyanık arkadaşlarımdan birisi tarafından durdurulmam ve olası bir facianın engellenmesi, durumuma örnek teşkil ediyor. Şimdi yarın işe giderken yolda önüme atlayan yayaları ezmemek için kendimi nasıl tutacağımı bilemezken gece gece Zombieland izlemenin çok da akıllıca bir davranış olmadığına kanaat getirdim.
Zombieland her zombi filmi gibi, kulaklarınızdan taşan insan sevgisini sorgulattıran bir film. Herkesin zombiye dönüştüğü post apokaliptik bir durumda takınacağınız tavır, sizin hayatta kalma yüzdenizi belirliyor. Ya “ben silah tutamam, insanları öldüremem” diyerek kendi sonunuzu hazırlayacaksınız, ya da hayatta kalmak için elinizden geleni ardınıza koymayacaksınız. Ama bir zombi filmi olsa da hayat sadece beyin dağıtmaktan ibaret bir şey değil, arada dükkan dağıtarak ya da lunaparka gidip oradaki zombileri öldürerek bir şekilde küçük şeylerden de olsa zevk almasını bilmek lazım.

0 comments: